top of page
image.png
image.png

Zamanı Aşan Mürşid:
Seyyid Abdulhâkim Arvâsî

⟡ Arvas Dağlarında Başlayan Bir Yolculuk

1865 yılında, Van’ın Başkale ilçesinin Arvas (bugünkü Doğanyayla) köyünde dünyaya geldiğinde kimse, bu çocuğun Anadolu'nun kaderini etkileyecek ruhani bir mimar olacağını tahmin edemezdi. Abdulhâkim Arvâsî, Seyyid bir aileye mensuptu; nesebi Hz. Hüseyin’e dayanır. Bu yalnızca soy bağını değil, taşıdığı sorumluluğu da gösterirdi.

Babası Muhammed Sıddîk Efendi, annesi Fatıma Hanım idi. Aile çevresi ilimle, takva ile, zühd ile yoğrulmuştu. Arvas köyü, bir dağ köyüydü ama ilmin ve maneviyatın zirvesindeydi. O köyde çocuklar alfabe yerine zikrullah ile başlardı eğitime.

İlk hocaları, ailesinin büyükleri oldu. Ancak asıl dönüşümünü, dönemin büyük âlimi Seyyid Fehîm-i Arvâsî’nin terbiyesinde yaşadı. Bu zat hem bir kelâmcı, hem bir fakih, hem de büyük bir sûfiydi. Abdulhâkim Efendi, Fehîm-i Arvâsî’nin dizinin dibinde 17 yıl kaldı. Bu süre içinde yalnızca zahiri ilimleri değil, ruh ilmini de öğrendi.

⟡ Medrese, Dergâh ve Kalbin Mekânları

Zâhirî ilimlerde fıkıh, kelâm, tefsir, hadis, mantık ve hikmet konularında icazet aldı. Bâtınî ilimlerde ise Nakşibendiyye-Hâlidiyye yolunun yüksek seyrüsülûk terbiyesini tamamladı.

Kısa sürede müderrislik yaptı. Van, Bitlis, Hakkâri, Muş gibi birçok şehirde hem medrese hocalığı yaptı hem de irşad halkaları kurdu. Fakat o, hiçbir zaman ilmi sadece bir entelektüel uğraş olarak görmedi. Her ilim, kişiyi Allah’a yaklaştırmıyorsa, kuru bir yükten ibaretti ona göre.

“İlim, kalbi parlatmalı. Eğer karartıyorsa, ilim değil; gaflettir.” — Abdulhâkim Arvâsî

⟡ Dönemin Ruhuyla Mücadele: Zor Zamanların Alimi

Cumhuriyet'in ilk yılları… Medreseler kapatılıyor, tekkeler yasaklanıyor, şeyh ve dervişler ya sürgünde ya hapiste. İşte Abdulhâkim Arvâsî böyle bir dönemde İstanbul’a geldi. Sakalını kesmek, cübbesini bırakmak zorunda kaldı. Fakat kalbindeki manevî irşad vazifesinden asla ödün vermedi.

Sultanahmet Camii, Bayezid Camii, Kaşgari Dergâhı gibi mekânlarda, zamanın ruhunu kavrayan, insanı kendine ve Rabbine döndüren sohbetler verdi.

Bir gün bir talebesi onun bu baskı ortamında bile nasıl böyle sükûnetle davrandığını sorunca şöyle dedi:

“Bir derviş, içine bakar. Dışarısı rüzgâr estirse ne olur? Biz kalbimize hâkim olursak, dünya sussa da konuşuruz.”

⟡ Talebelerinden Geçen Ruhani Zincir

Onun en tanınmış talebesi, Necip Fazıl Kısakürek’tir. Necip Fazıl, gençliğinde buhranlar içinde kıvranırken, bir dostunun tavsiyesiyle Abdulhâkim Arvâsî ile tanışır. Bu karşılaşmayı hayatının kırılma noktası olarak anlatır. Arvâsî ona sadece İslam'ı anlatmaz; nefsini, hakikati ve kendi yolunu da gösterir.

“O bana ölmeden önce ölmeyi öğretti.” — Necip Fazıl

Onun diğer önemli talebeleri arasında:

  • Seyyid Tâhâ Basretî

  • Hüseyin Hilmi Işık (İhlas Vakfı'nın kurucusu)

  • Ahmed Hüsrev Efendi

  • Ali Haydar Efendi gibi isimler yer alır.

Bu zincir, bugüne kadar kesintisiz devam eden bir manevî aktarımın temelini oluşturdu.

⟡ Yazılı Eserleri: Kalbin Kitaplığı

Abdulhâkim Arvâsî Hazretleri, daha çok sözlü geleneğin temsilcisi olmakla birlikte, bazı yazılı eserleri de vardır. Bunlar, büyük bir ilmin, derin bir gönül terbiyesinin ve dönemine tanıklık eden bir ruhun izleridir:

  • Zeyl-i Eyyühe’l-Veled: İmam Gazâlî’nin “Eyyühe’l-Veled” adlı eserine yazdığı ek. Bir mürşidin müridine mektuplarındaki incelikte yazılmıştır.

  • Mektubat: Talebelerine yazdığı mektuplardan oluşur. Hem fıkıh hem tasavvuf hem de ahlak içeriklidir.

  • Tasavvuf Risaleleri: Zikir, rabıta, mürşid, seyrüsülûk, nefsin mertebeleri gibi konuları işler.

  • Ruhul Furkan Ders Notları: Tefsir halkalarındaki açıklamaları, daha sonra not hâline getirilmiştir.

Bu metinler hâlâ birçok tasavvuf mektebinde ders olarak okutulur. Zira Arvâsî, kuru vaazlar değil, kalplere işleyen cümleler kurmuştur.

⟡ Kıssadan Hisse: Bir Genç, Bir Derviş, Bir Hakikat

Bir gün genç bir talebe, Arvâsî’nin huzuruna gelir. Kibirli, okuduklarıyla övünen biridir. Ona “Ben kırk kitap okudum, hâlâ huzur bulamadım” der. Arvâsî şöyle cevap verir:

“Kırk kitap okudun ama kırk kere secde etmedin. Kitap sana Allah’ı hatırlatmalı, seni O’na yaklaştırmalı. Yoksa o kitap, kalbin önüne konmuş bir perde olur.”

Bu genç, o günden sonra gerçek ilmin yalnızca bilgi değil, hâl olduğunu anlar.

⟡ Hakk’a Kavuşan Bir Vuslat

Abdulhâkim Arvâsî Hazretleri, 27 Kasım 1943 tarihinde Ankara’da vefat etti. Kabri, Bağlum Mezarlığı’ndadır. Vefatından önceki günlerde, dostları onu ziyarete gelir. Çok zayıflamıştır ama gözlerinde derin bir nur vardır. Son anlarında şöyle der:

“Ben bu dünyadan giderim ama hakikat kalır. Hakikati taşıyanlar, zamanın ötesindedir.”

Ardından son nefesini verirken, dudaklarında kelime-i tevhid dolaşır. Talebeleri, onun ardından sadece bir âlim değil, bir devrin ruhunu kaybettiklerini söylerler.

⟡ Bugün Bize Ne Bıraktı?

Zamanlar değişir, rejimler gelir geçer ama Abdulhâkim Arvâsî gibi hakikat insanları, kalplerde yaşamaya devam eder. Bugünün insanına bıraktığı en büyük mesaj şudur:

“İlim, Allah’a yaklaştırmıyorsa, malumat olur. Zikir yoksa, kalp taş kesilir. İnsan, kendini tanımadan Rabbini tanıyamaz.”

bottom of page