top of page
image.png
image.png

Görünmeyenin Bilicisi: Abdulaziz Debbağ

⟡ Fes’te Doğan Ledünni Bir Sır

Abdulaziz Debbağ, 17. yüzyıl Fas’ında, Fes şehrinde dünyaya geldi. Kayıtlara geçen doğum tarihi 1670 civarıdır. O dönem Fes, hem zâhirî ilimlerin hem bâtınî sırların merkeziydi. Ancak Debbağ, medreselerde yetişmiş klasik bir âlim değildi. O, ilham yoluyla Allah’tan aldığı bilgiyi insanlara aktaran, irşadı doğrudan kalplere yönelten nadir velîlerden biri olarak bilinirdi.

Medrese eğitimi görmediği, Arapça’yı dahi sonradan öğrendiği hâlde, dönemin en büyük âlimleri onun karşısında hayranlığa düşerdi. Zira o, zâhirin ötesindeki hakikatin tecellî yeriydi.

⟡ İlm-i Ledün Kapısından Girenler

Abdulaziz Debbağ’ın adı anıldığında akla ilk gelen terim: ilm-i ledün. Bu ilim, öğrenilerek değil, Allah tarafından kalbe ilham edilerek elde edilir. Kur’an’da Hz. Musa’nın karşılaştığı Hızır’ın taşıdığı bu ilim, Debbağ’ın ruhaniyetinde cilvelenir. Kendisi bu konuda şöyle der:

“Allah’ın bana verdiği bu ilmi, kitap okuyarak elde etmedim. O bana doğrudan verildi. Kalbim açıldı ve içinden akanı dile döktüm.”

Onun sohbetlerine katılanlar, âdeta başka bir âleme geçtiklerini söylerlerdi. Söyledikleri bir âyetin işarî manasını açar, bir hadis-i şerifi öyle incelikle tefsir ederdi ki, bunu hiçbir kitaptan okuyamazdınız. Bu anlatılar, onun en meşhur eseri olan "el-İbrîz" (Ahmed b. Mübarek el-Lemti tarafından derlenmiştir) kitabında toplanmıştır.

⟡ El-İbrîz: Kitap Gibi Değil, Kalp Gibi

“El-İbrîz” kelime anlamı ile "saf altın" demektir. Kitap, sadece Debbağ’ın sözlerinden ibaret değildir; aynı zamanda onun halinden, nefesinden, ledünnî tasarruflarından da izler taşır. Kitapta geçen konular arasında şunlar yer alır:

  • Kâinatın yaratılış sırları

  • Allah’ın isim ve sıfatlarının kalplerdeki tecellisi

  • Kalbin mertebeleri

  • Rüyaların hakikati

  • Nübüvvet ve velayet arasındaki ince çizgiler

  • Meleklerin âlemler arası yolculuğu

Kitabın birçok yerinde Debbağ’ın yüksek keşfi ve kerameti açıkça görülür. Fakat o, hiçbir zaman bunu kendine mâl etmez. Bir bölümde şöyle dediği nakledilir:

“Allah’tan başka bir şey söylemiyorum. Eğer bir şey söylersem, bil ki söyleyen O’dur.”

⟡ Keşf, Keramet ve Hakk’a Hürmet

Abdulaziz Debbağ, zahir ile batın arasında mükemmel bir denge kurardı. Onun kerameti, gösterişli değil, hikmetliydi. İnsanların kalplerindeki niyetleri okuyabilir, uzaklardaki olayları bilebilir, geçmişin derinliklerinden geleceğin işaretlerini taşıyabilirdi. Ama bunları hiçbir zaman bir üstünlük vasıtası olarak görmedi.

Öğrencisi bir gün ona: “Efendim, sizin gibi birini ilk defa görüyorum!” deyince, mahcup bir şekilde gülümsedi:

“Ben bir şey değilim. Eğer bir şey görüldüyse, o benim gölgemde yansıyan güneştir.”

⟡ Kıssadan Hisse: İlimsiz Âlimin Sırrı

Bir gün bir grup zahir ulemâsı onun meclisine gelir. İçlerinden biri, içten içe onun hakkında şöyle düşünür:
"Bu adam medrese eğitimi bile almamış. Arapça’sı da pek fasih değil. Nasıl olur da bu kadar insanı etkiler?"
Tam bu sırada Abdulaziz Debbağ dönüp şöyle der:

“Ey kardeşim, sen zâhiriyle hükmettiğin bir beden görüyorsun. Allah ise kalbin içindeki niyeti tartar. Kalpte Allah varsa, dil fasih olmasa da hakikat fasih olur.”

Bu olay üzerine o âlim, talebesi olur.

⟡ Ölüm ve Ardından Kalan Nefes

Abdulaziz Debbağ, 1719 yılında vefat etti. Mezarı Fas’tadır ve bugün hâlâ ziyaret edilir. Onun ardından bir tek kitap kalmadı ama binlerce gönülde onun nefesi yaşıyor. Sohbetlerinden süzülen el-İbrîz, hâlâ tasavvuf yolunun ince sırlarını merak edenlerin başucu kitabıdır.

⟡ Bugün Bize Ne Söyler?

Modern çağın bilgi yükü altında ezilen zihnine, Abdulaziz Debbağ'ın söylediği çok net bir şey var:

“İlim, kalbe huzur vermiyorsa bilgi yorgunluğudur. Huzur, kalbe Allah’la gelen bilgidedir.”

bottom of page