top of page
image.png
image.png

Sessizliğin Ardındaki Kudret:

Abdurrahman-i Tâğî Hazretleri (k.s.)

⟡ Bir Dağ Köyünden Doğan Güneş

1823 (H. 1239) yılında Hakkâri’nin Nehri köyünde dünyaya geldi. Bu bölge, tarih boyunca hem zâhir ilimlerin hem de tasavvufun iç içe geçtiği bereketli topraklardandı. Ailesi seyyiddir; soyu Resûlullah’a (s.a.v.) dayanır.

Babası Molla Muhammed, âlim ve fazilet sahibi bir zattı. Onun rehberliğinde daha küçük yaşta ilim tahsiline başladı. Çok zeki, aynı zamanda mütevazı ve suskun bir çocuktu. Bu suskunluk, zamanla derin bir içe bakışa ve kalbi duyuşa dönüştü.

⟡ Şeriatla Yoğrulmuş, Hakikatle Olgunlaşmış

Abdurrahman-i Tâğî, önce fıkıh, tefsir, kelâm ve hadis gibi zâhirî ilimlerde derinleşti. Hakkâri, Bitlis, Cizre ve çevresindeki medreselerde senelerce ilim tahsil etti. Ardından dönemin en büyük Nakşî-Hâlidî şeyhlerinden Şeyh Seyyid Tâhâ-i Hakkârî’nin halifesi olan Şeyh Muhammed Küfrevî’nin sohbetlerine katıldı.

İlk karşılaşmaları şöyledir:

Şeyh Küfrevî ona der ki: “Sende bir ışık var. Bu ilim, seni yetirmeyecek. Kalbine in, orada Allah seni bekliyor.”
Bu cümle, onun kalbine çarpan ilk ledünnî çekiçti. Artık medrese defterleri değil, kalbin satırları açılmıştı.

Abdurrahman-i Tâğî, bu noktadan sonra zâhirî ilmi bırakmadan, ona tasavvufun özünü giydirerek yürümeye başladı. Kısa sürede irşad icazeti aldı ve Küfrevî Hazretleri ona "Nehri'de kal, orayı nurla doldur" emrini verdi.

⟡ Nehri Dergâhı: Nefesle İnşa Edilen Bir Medrese

Nehri, küçük bir dağ köyüydü. Fakat Abdurrahman-i Tâğî’nin gelişiyle bir ruhanî merkez hâline geldi. Kurduğu dergâh, hem zâhirî hem bâtınî ilimlerin birlikte işlendiği bir maneviyat ocağı oldu.

Günde yüzlerce insan gelir, onun dizinin dibine oturur, göz göze gelmeden bile huzur bulur, dönüşüm yaşardı. Çünkü onun hâli, halka değil Hakk’a yönelikti. Konuşmadan bile terbiye ederdi.

"Söz, kulaktan girer ama hal, kalpten kalbe yürür."
— Abdurrahman-i Tâğî Hazretleri

⟡ Kâmil Mürşidlik: İrşadın 3 Derin Prensibi

Abdurrahman-i Tâğî Hazretleri’nin irşad tarzı üç ana esas üzerine kuruluydu:

  1. Zikir ve Murâkabe: Kalp gözünü açmak için önce nefsi susturmak gerekiyordu. En çok teşvik ettiği zikir "Lâ ilâhe illallah" zikridir. Her müridine, günlük evrâd verir, kalp murakabesine yönlendirirdi.

  2. Hizmet ile Tevazu: Müridleri, ona hizmet etmek istediklerinde, onları fakirlere ve yetimlere yönlendirirdi. Derdi ki:

    “Bana değil, onlara eğilin. Onların kalbi Hakk’ın aynasıdır.”

  3. İlimle Edebi Buluşturmak: Medrese talebeleriyle sürekli sohbet eder, onlara tasavvufun ilimsiz olmayacağını tekrar ederdi.

    “İlimsiz tasavvuf meczubiyet doğurur; edebsiz ilim ise kibir.”

⟡ Yaşanmış Bir Hisse: Fakir Sofrasında Velilik

Bir gün, zengin bir tüccar dergâha gelir. Sofraya oturduğunda, sadece kuru ekmek ve zeytin vardır. Adam hayal kırıklığıyla:

“Bu mu dergâhın bereketi?” diye içinden geçirir.

O anda Tâğî Hazretleri başını kaldırır:

“Evladım, biz sofra değil, kalp doyururuz. Midenin değil, gönlünün açlığını getirmiş olsaydın; doyardın.”

Bu sözle adam kendinden geçer, ağlayarak tövbe eder. Bir daha da o dergâhı terk etmez.

⟡ Halifeleri: Zincir Zincire Eklenir

Tâğî Hazretleri, birçok halife yetiştirdi. Bunlardan en meşhurları:

  • Seyyid Taha’l-Hakkârî (torunu): Nehri yolunu sürdüren büyük mürşid.

  • Molla Halil es-Siirdî: Zâhir ve bâtın ilimlerinde derin bir âlim.

  • Seyyid Muhammed Nurî: Gavs-i Hizanî olarak bilinir.

  • Şeyh Fethullah Verkanisî: Onun halifesi olup Abdulhakim el-Hüseynî gibi zatların şeyhidir.

Bu isimler, Abdurrahman-i Tâğî yolunun Anadolu, Irak ve Suriye'de kök salmasına vesile olmuştur.

⟡ Vefatı: Sessiz Sedasız Giden Bir Yıldız

1886 yılında Hakkâri’de vefat etti. Ardında ne saraylar, ne mülkler, ne gösterişli eserler bıraktı. Ama kalplerde bir suskunluk mirası, bir incelik terbiyesi, bir nefes izi kaldı. Türbesi bugün Hakkâri’nin Nehri köyündedir. Her yıl binlerce insan dua ve feyz için ziyaret eder.

⟡ Risaleleri ve Mektupları

Abdurrahman-i Tâğî Hazretleri, bazı mektuplar ve kısa risaleler kaleme almıştır. Bunlarda:

  • Nefsin terbiyesi

  • Zikir adabı

  • Mürşid-mürid ilişkisi

  • Kalp eğitimi ve sabır

  • Zühd ve tevekkül

gibi temel konular işlenir. Bu metinler, hem usul hem üslup bakımından İmam Rabbânî’nin Mektubat’ını andırır. Lakin daha kısa ve vecizdir. Her cümlesi, kalbi delen bir mızrak gibidir.

⟡ Bugün Bize Ne Diyor?

Bu çağda her şeyin sesli, hızlı ve görüntülü olduğu bir zamanda Tâğî Hazretleri diyor ki:

“Sessizliğini kaybeden kalp, zikrini de kaybeder. Hakikati arayan, önce susmalı, sonra kalbine inmeli.”

O, bize modernizmin gürültüsüne karşılık bir iç sessizlik, bilgi şımarıklığına karşılık bir edep, dijital hızlılığa karşılık bir sabır bırakıyor.

bottom of page