

Alvarlı Muhammed Lütfî Efendi (k.s.)
⟡ Anadolu’nun Bağrında Açan Bir Gül
1868 yılında, Erzurum’un Pasinler ilçesine bağlı Kındığı köyünde dünyaya geldi. Doğduğu topraklar, Osmanlı’nın son döneminin hem sosyal hem siyasî çalkantılarını yaşıyordu. Fakat bu çalkantılar içinde Alvarlı Lütfî Hazretleri, sükûtun ve secdenin sesi oldu.
Babası Hacı Hüseyin Efendi, çevresinde “Çoruhîzâde” lakabıyla bilinen, ilim ve edep sahibi bir insandı. Lütfî Efendi daha küçük yaşta hem ilmî tahsiline başladı, hem de kalbî derinlik kazanmaya başladı. Medrese tahsilini Erzurum’da tamamladı.
Henüz genç yaşta müftülük ve vaizlik vazifeleri teklif edildi. Lakin onun yolu, yalnızca kürsülerden değil, halkın kalbinden geçen patikalardan geçecekti.
⟡ Alvar Köyü: Sükûtun Mektebi
1910 yılında, Erzurum’un Alvar köyüne imam olarak tayin edildi. İşte bu köy, onun tasavvufî irşadının merkezi oldu. Hem imamlık yaptı, hem vaaz verdi, hem gönülleri tamir etti. O köy, birkaç yıl içinde bir köy mescidi olmaktan çıkıp, manevî bir dergâha dönüştü.
Onun tebliği gür sesli değil, derin bakışlıydı. Sohbetinde susmak bile ibadet sayılırdı.
“Konuşmak kolay, gönle inmek zordur. Biz kalbe konuşmaya geldik,” derdi.
⟡ Tehlikeli Yıllar, Tevekkülle Geçen Günler
Cumhuriyet’in ilk yıllarıydı. Dergâhlar kapatılmış, zikir yasaklanmış, manevî sohbetler gözetim altına alınmıştı. Alvarlı Lütfî Efendi bu ortamda asla isyan etmedi. Saklanmadı da.
Zikri susturdu ama sükûtu zikre çevirdi. Açıkça “zikir halkası” demedi ama namaz sonrası suskun oturuşları birer zikir meclisiydi.
Bu hâliyle halkı korudu, devleti karşısına almadı, ama Hak’tan da kopmadı.
“Zikir yasaksa, gözyaşı serbesttir. Kalpten gelen her nefes, zaten zikir değil midir?”
— Alvarlı Muhammed Lütfî Efendi
⟡ Şairdi, Ama Kalple Yazardı
Onu Anadolu irfanında ölümsüzleştiren en büyük miraslarından biri, şiirleridir.
Kaleme aldığı beyitlerde:
-
Zikir aşkı
-
Nebî sevgisi
-
Mahviyet ve tevazu
-
Vatan sevgisi
-
Kıyamet ve haşyet
-
Nefisle mücadele
temaları işlerdi.
Dili sadeydi ama derindi. Her dizesi secdeden çıkmış gibiydi. Edebiyat yapmazdı; duâ yazardı.
Bazı dizeleri şunlardır:
“Sübhâne men tevâzâ ve izzete erişti
Sübhâne men tekebbür edip zillete düştü”
(“Ne yücedir ki, alçalan yücelir; ne zelildir ki, kibirlenen alçalır.”)
En meşhur eseri: Hulâsatü’l-Hakâyık — bu eserinde hem manevî sırları, hem duaları, hem de veciz beyitleri bir araya toplamıştır.
⟡ Talebeleri: Kalbe Nakşedilen Tesir
Alvarlı Lütfî Hazretleri’nin yetiştirdiği birçok zât vardır. Ama en çok tanınanı:
-
Bediüzzaman Said Nursî ile tanışmış, ona muhabbet duymuştur.
-
Mahmud Sami Ramazanoğlu Hazretleri onun hakkında, “bir bakışı bin sohbet eder” der.
-
Talebelerinden Muhammed Bahâüddîn, sonrasında kendi irşad halkasını oluşturmuştur.
Onun sohbetleri bir deftere yazılmadı ama yüzlerce kalpte kazındı. Özellikle Erzurum ve çevresinde bugün bile "Lütfî Baba" denildiğinde, gözleri dolan binlerce insan vardır.
⟡ Kıssadan Hisse: “Sen Sus, Kalbin Konuşur”
Bir gün genç bir delikanlı gelir. Der ki:
— “Hocam, vaazlarınız kısa. İnsanlar daha çok şey bekliyor.”
Alvarlı Hazretleri gülümseyerek cevap verir:
“Evladım, insan çok şey söyleyince anlaşılmaz. Bazen bir bakış, bir ömür konuşur. Susmayı öğrendiğinde, Allah senin yerine konuşur.”
⟡ Vefatı: Sessizliğin Sonsuzlaşması
1956 yılında, Göynük’te Hakk’a yürüdü. Hayatı boyunca hiç gösterişe, şöhrete, makama iltifat etmemişti. Cenazesinde de aynısını istedi:
“Kalabalık olmasın, dua etsinler yeter.”
Kabri, Erzurum’da Alvar Köyü’ndedir. Bugün bile kışın karla kapansa da, gönüller onun ismiyle ısınır.
⟡ Bugüne Bıraktığı
Modern insan, çok konuşuyor ama az anlıyor. Çok duyuyor ama az hissediyor.
Alvarlı Lütfî Hazretleri bu yorgun kalplere şöyle fısıldıyor:
“Az konuş, çok hisset. Çok oku, ama önce kendini. Her adımda Allah’ı an; o zaman dünya, köy kadar sade, ahiret kadar güzel olur.”