top of page
image.png
image.png

Ebu’l-Hasan Harakānî Hazretleri (k.s.)

“Kapımıza gelen açtır, yorgundur; bırak akıbetini Allah düşünsün, sen doyur.”

❂ Taşrada Bir Kutup: Harakān’dan Duran Bir Ses

Ebu’l-Hasan Harakānî Hazretleri, 963 (H. 352) yılında İran’ın kuzeydoğusunda yer alan Harakān adlı bir kasabada doğdu.
Küçük bir köyde, yoksul bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Ancak o çocuk, ileride Mevlânâ’nın gönlünde kıyamete kadar çınlayacak, Bistâmî’nin sancağını taşıyacak, dergâhının kapısını cihana açacak bir kutup olacaktı.

O dönem Buhara, Nişabur, Hemedan, Rey gibi şehirler ilimle kaynarken Harakān bir dağ köyüydü. Fakat Allah dilediğini yüceltir. Harakānî Hazretleri ilmi şehirlerden değil, kalpten ve halden aldı.

❂ Ümmî Ama Ârif: Okumadan Okutmak

Harakānî Hazretleri’nin dikkat çeken en büyük vasıflarından biri, zâhirî anlamda okuma yazma bilmemesi, fakat manevî ilimlerde bir kutup olmasıdır.

Sıkça şöyle söylerdi:

“Ben kitap okumam ama Allah’ın kalbime yazdığı satırları okurum.”

Bu söz, sadece tevazu değil; ledünnî ilmin, yani Allah tarafından doğrudan kalbe ilka edilen bilgilerin ne demek olduğunu da anlatır.

Onun sohbetlerini dinleyenler arasında nice medrese âlimleri, kelâmcılar, sûfîler olurdu. Her biri onun sözlerinin ardında hâlin ağırlığını hissederdi.
Çünkü o kitapla değil, hizmetle ve aşkla konuşurdu.

❂ Bâyezîd-i Bistâmî’nin Ruhî Varisi

Bâyezîd-i Bistâmî Hazretleri, Harakānî doğmadan bir asır kadar önce yaşamıştı. Fakat bu iki zat arasında fizikî değil, manevî bir silsile vardı.

Bistâmî Hazretleri bir gün Harakān’a geldiğinde, orada bir evin önünde durdu ve:

“Bu kapıdan yüz sene sonra öyle bir kutup doğacak ki, benim sancağımı o taşıyacak,” dedi.

O çocuk işte Ebu’l-Hasan Harakānî’ydi.
Onun hayatı, Bistâmî’nin izinden giderek zühd, edep, mahviyet ve aşk ile yoğruldu.
Bistâmî’den sonra, bu manevî zinciri sürdüren en büyük zat olarak kabul edildi.

❂ Tasavvuf Anlayışı: Fakr, Merhamet ve Sınır Tanımayan Edep

Harakānî yolunun üç temel direği vardır:

1. Fakr – Yani her şeyde Allah’a muhtaçlık bilinci:

“Elimde bir lokma varsa, o senindir.
Kalbimde bir his varsa, o Allah’ındır.
Bana ne kaldıysa, o da misafire verilendir.”

2. Merhamet – İnsan ayırmayan, yargılamayan bir gönül:

“Müslüman geldi, kabul ettim. Yahudi geldi, doyurdum. Hristiyan geldi, hırkasını serdim.
Zira onların kim olduğunu değil, Allah’ın kapıma göndermiş olduğunu bilirim.”

3. Edep – Edebi ilimden, zikirden, ahlâktan öne koyan ahlâk:

“Edep, bir müridin Allah’tan başka kimseye sitem etmemesidir.”

❂ Ziyaret Edecek Olursan, Kapıya Dikkat Et

Dergâhının girişine astırdığı meşhur levha:

“Kim bu kapıya gelirse, ekmeğini verin, inancını sormayın.”

Bu cümle sadece bir irşad anlayışı değil, aynı zamanda bir medeniyet tasarımıdır.
İslam’ı sadece ibadet değil, merhamet ve onurlandırma üzerine kurar.

Modern çağda din adına dışlayıcılığın yükseldiği bir dönemde, 1000 yıl önce bu sözün yazılmış olması, Harakānî’nin zaman üstü bir kutup olduğunun en büyük kanıtıdır.

❂ Halleriyle Terbiye Eden Bir Mürşid

Onun talebeleri, sadece sözlerinden değil, hâllerinden terbiye alırdı.
Çünkü Harakānî Hazretleri, "konuşan değil, yaşanmış zikir" idi.

Bir gün bir derviş sorar:

— “Efendim, keramet gösterir misiniz?”
O şöyle cevap verir:

“Kapıma gelen aç doymadan, kırık onarılmadan gönderirsem, keramet orada lazım olur. Benim işim gösteri değil, hizmettir.”

❂ Eserleri: Kalpten Kalbe Yazılmış Satırlar

Harakānî Hazretleri’nin müstakil kitap yazdığına dair kesin bilgi yoktur.
Ancak sözleri, sohbetleri ve mektupları, daha sonra onun adına yazılan eserlerde derlenmiştir.

Bazı temel kaynaklar:

  • Nûrü’l-Ulûm – Onun sohbetlerinden ve talebelerinden derlenen öğütler.

  • Tezkiretü’l-Evliyâ (Ferîdüddîn Attâr’ın eseri) – Harakānî’ye özel bir bölüm ayırır.

  • Menâkıbu’l-Ârifîn (Mevlânâ’nın silsilesini anlatan kitapta, Mevlânâ’nın övgüyle andığı velîlerden biridir.)

❂ Mevlânâ’nın Gönlünde Harakānî

Mevlânâ Celâleddîn Rûmî Hazretleri, Harakānî için:

“Harakānî, bizim üstadımızdır. Her kim onun sözünü anlamazsa, bizimle yürüyemez.” der.

Bu söz, Mevlânâ’nın manevî haritasında Harakānî’nin ne denli köklü bir yeri olduğunu gösterir.
Onun “herkesi kuşatan aşk ve edeple Allah’a yolculuk” anlayışı, Mevlânâ’da yeniden hayat bulmuştur.

❂ Vefatı ve Hakk’a Dönüş

1033 (H. 425) yılında Harakān’da Hakk’a yürüdü.
Kabri, doğduğu yer olan Harakān’da bulunur. Bugün dahi, onun dergâhı hâlâ açık kapı, aç sofra, aç gönül ile misafirlerini bekler.

Kabri başında hâlâ şu yazı okunur:

“Bu kapı, Allah’ın kapısıdır. Gelene ‘niye geldin’ denmez, ‘ne getirdin’ sorulmaz, sadece hoş geldin denir.”

❂ Bugünün İnsanına Sözleri

Kalabalıklar içinde yalnız kalan, dışlanan, yargılanan, incinen insanlara Ebu’l-Hasan Harakānî şöyle sesleniyor:

“Ey kul, Allah seni olduğu gibi kabul ederken, sen kendini neden eksik sayarsın?
Açlığın varsa doyur, kibrin varsa sus.
Hiçlikte huzur var; kalbini büyüten orasıdır.
Sen yeter ki darılma; Allah’a darılırsan, gönlünü nerede onarırsın?”

bottom of page